Dinamik Psikoterapi

İnsan türünün ruhsal yolculuğu, ana rahmine düştüğü anda başlar ve hayatı boyunca gündelik yaşamına doğrudan etkilerde bulunur. Duyguları, düşünceleri, dünya ve diğer canlılarla olan etkileşimi uzunca bir süreç içerisinde şekillenir. İnsanın sahip olduğu tüm özellikler ve deneyimler sabit olarak kalmaz, ruhsal yolculuk yaşam devam ettiği sürece değişmeye, dönüşmeye devam eden dinamik bir süreçtir. Çünkü insan dediğimiz canlı, tüm canlı türleri içerisinde en ilişkisel olan, aynı zamanda diğerlerinin varlığına en muhtaç türdür .Dünya ile ilişki kurarken kendisini ve dünyayı ötekiler aracılığıyla tanır ve onlar aracılığıyla dünya ile bağlantı kurar. Güvenli bir dünya algısının ve iyi bir kendilik temsilinin oluşabilmesi için bir o kadar olumlu deneyime sahip olması gerekir. Kişi ne kadar olumsuz etkileşim ve deneyime sahipse dünya bir o kadar “sevmediği ve sevilmediği” bir yer haline gelecektir. Psikopatoloji dediğimiz şey tam olarak bu noktada kendisini göstermeye başlar. Böyle bir varoluşa sahip olan insan , zaman zaman değersiz, gündelik yaşantısını ve işlevselliğini devam ettiremeyecek kadar yorgun, gelecekte onu nelerin beklediğine dair oldukça kaygılı hissederken bulmuş ise kendini, gelişirken, değişirken, dönüşürken hayatın içinde biryerlerde işler pek de yolunda gitmemiş demektir. Tam da bu noktada psikoterapinin gücünden bahsedebiliriz. Psikoterapi dediğimiz şey, insanın dünya ile ilişkilenirken yaşadığı tüm bu zorlukları, boşlukları, takılmaları, tökezlemeleri, kendine dair bilmedikleri ve farketmedikleri üzerine çalışabileceği yeni bir alan açar. Elbette bu süreç günümüz popüler psikoterapi anlayışından farklı olarak oldukça uzun, zor ve bir o kadar da sancılı bir süreçtir. Kişi yaralarını farkeder, o yaralara temas eder, kanatır. Yaralar zamanla yeniden kabuk bağlar ve en nihayetinde iyileşmesi mümkündür.

Terapinin nihai hedefi kişinin kendisine ve dünyaya dair algısının, güncel bir nesne olan terapist ile yeniden inşa edilmesi, derinlikli ve anlamlı bir farkındalık kazanmasıdır diyebiliriz. İnsanın bu yeni ilişki biçimini içselleştirebilmesi için elbette ki zamana ihtiyacı olduğu tartışılamaz bir gerçektir.

Dinamik psikoterapiyi insanın kendisini anlama ve yaşadığı süreçlere ışık tutmayı amaçlayan bir yöntem olarak düşünmek uygun olur. Bu yöntemde terapist ve danışan haftada 2, minimum haftada bir gün görüşmek üzere bir araya gelirler. Terapi odasında kurulan danışan – terapist ilişkisi, bu çalışmanın en önemli parçasıdır. Danışanın kendisini anlama ve dünya ile olan ilişkisini anlamlandırma sürecini birlikte yürütürler. Her bir seans ayrı ayrı değil bir bütün olarak değerlendirilir. Bu yönüyle sonuç odaklı değil süreç odaklı bir çalışmadır, süresi sınırlı değil aksine ucu açık bir süreçtir.

Dinamik psikoterapinin kökleri psikanalitik teoriye dayanır fakat psikanalizden pek çok açıdan ayrılır. Kaygı, fobi, depresyon, kişilik problemleri, ilişkisel problemler, travma, bağımlılık, yas süreçleri gibi daha pek çok sayıda gündelik hayata doğrudan etki eden psikolojik problemler üzerine çalışabildiğimiz bilimsel bir yöntemdir.